Güneş, Duygu, Aslı ve Yasemin fantastik bir konusu olan bir filmin senaryosunu yazmak için ormandaki bir av evine giderler. Mekanın ruhunu keşfetmeye çalıştıklarında tahmin etmedikleri olaylar da ardarda gelecektir. Falcı bir kadından duydukları Gulyabani efsanesini başta onlara boş gelse de yaşadıkları olaylarla o bölgedeki Gulyabani'yi uyandırdıklarını fark edeceklerdir... "Korkarsan, gelir..." alt başlığı ile lanse edilen Gulyabani filmi Türk korku sinemasına yeni bir bakış getirme amacında.
Gulyabani, Gul-i beyabani orijinal söyleyişiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır. Daha sonraları Anadolu kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur. Bazı Türk halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında olduğuna inanılan mitolojik bir varlık. "Guleybanı" ve "Aleybanı" şeklinde de rastlanır. Adı hurafelerle ilgili olarak "Gulyabani", korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve mezarlıklarda koşan birinin gözüne canlı gibi görünür. Vücudu tüyle kaplı, kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir. Gündüzleri mezara girer. Geceleri ise hortlayıp çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever. Bir oyundan çıkarak, onları güldürmeye çalışır. O ayni anda çöllerin ve harabelerin iyesiydi. O, yolcuları yollarından döndürüp mahvederdi.