AHISKA'DAN ESEN YELLER - 8 (KÖYLER: BOLACUR VE ENTEL)
Bolacur Köyü de Ahıska’nın diğer köyleri gibi “tarlaları, bağları ve bahçeleriyle son derece güzel bir köy” olarak bilinmektedir. Ana yoldan köye taraf döndüğünüzde köy tam ihtişamıyla karşılıyor ziyaretçilerini. Ahmed TURANLI (Bolacurlu) ağabey “Ahıska’nın Bolacur Köyünde Başlayan Bir Hasretin Hikâyesi” isimli makalesinin girizgâhında kendi köyleriyle ilgili şu bilgilere yer vermektedir: “Kış ayları son derece çetin geçer, evlerin kapısı açılamayacak ölçüde kar yağarmış. İnsanlar hayat şartlarıyla mücadele eder, kendi dinî inanışları ve kültürü dâhilinde yaşayıp gidermiş. Ahıska’da bölgesinde yer alan Bolacur köyünde sürgünden önce 330 Müslüman aile yaşarmış. Bolacur köyü, dinî eğitimde diğer köylere göre ileriymiş. Hatta çevrede “Bolacur’dan çıksa, çıksa Molla çıkar” diye de yaygın bir söz varmış. Merkezî bir köy olduğu için bu köyde mescit ve okul da varmış.” (Bkz:
http://www.ahiska.org.tr/?p=377)
İşte böyle bir köy Bolacur. Ahıskalı şâirlerden birisi Bolacur’un “Namaz, Niyaz, İman ve Ahlak”a bağlılık yönünü şöyle metheder:
“KÜÇÜK SMADAGİL FARZI, SÜNNETİ,
ENTELLİLER İYİDİR, ETME MİNNETİ…
BOLACUR’UN ARTIK GELİR ZÎNETİ,
EGER ÜÇ KİŞİ DAHA GELSE İMÂN’A…”
Bolacur’da var olan okul binasını ziyaret edemedik ama köy merkezinde olduğu için Camii ziyaret ettik. Ne yazık ki Camii mahzen olarak kullanılmaktaydı. Tüm ısrarlarımıza rağmen içeriye girmeye de izin vermediler. Bekle bir kitabe buluruz umuduyla etrafa baktık ama maalesef bir şeye rastlayamadık. Bir kısım Camiiler de olduğu gibi kitabesi kazınmıştı. Bir zamanlar “Molla yetişen köy Camiinin” etrafında ne yarık ki “Hınzırlar” dolaşıyordu. (Aynı manzarayı bir önceki ziyaretimizde, İstanbul’u Ahıska’ya taşımasıyla bilinen Şehrî Efendinin köyü olan Muhe (Mohe) Camii civarında da görmüş ve çok üzülmüştük.) Hatta köy merkezinde yılların yorgunluğunu gizleyemese de lisân-ı hâliyle “YIKILMADIM AYAKTAYIM” dercesine Osmanlı yadigârı boynu bükük bir çeşme de vardı. Köy merkezinin genişliğinden büyük ve merkezi köy olduğu her halinden belliydi. Köy halkı meraklı gözlerle bizlere bakıyordu. Bir kısmıyla yaklaşık 25 dakika konuştuktan sonra meraklı bakışlar arasından sıyrılarak Bolacur’dan da ayrıldık. Bir sonra ki durağımız ise Sabzara.
Karlı ovalardan geçerek Sabzara Köyüne doğru yol aldık. Sabzara’yla ilgili halk arasında şöyle bir mâni/şiir dolaşmaktadır. Köy tabelasını görürken ilk bu mâni geldi aklıma:
“ALTI TÜTÜN SABZARA,
YEM TÖKERİM KAZLARA…
KAZLAR YEMİ YEMEDE,
BEN BAKARIM KIZLARA…”
Burada bizi ilgilendiren kısım “kazlar-kızlar kısmı” değil, muhtemeldir ki Sabzaralıların Büyük Sürgün öncesi Altı Aile (tütün) olmasıdır. Bu da Ahıska’nın en az aile barındıran köyü anlamına geliyordu. Biz de zaman-zaman Sabzaralı Yunus kardeşimizle “Altı tütünün bir ferdini bulduk” diyerek şakalaşıyorduk. O da: “Yok ağabey ya! Biz bayağı çoğaldık” diyerek karşılık veriyordu. Evet, Sabzara da ana yola yakın yerleşen küçük bir köydü. Hatta köy civarında Borçalı’dan gelip yerleşen Azerbaycan uyruklu kardeşlerimiz de yaşıyordu. Türkçe konuştuğumuzu duyunca yaklaştılar yanımıza. Önce belke Ermeniler olabilir dedik ama Azerbaycan Türkü olduklarını kendileri söyledi. Böylece Sabzaralılara da vedâ ederek Entel Köyüne doğru yol aldık.
Entel’de de ilk durağımız yol kenarında olan Entel Camii idi. Diğer Camiiler gibi Entel Camiinin de yapım tarihi 19. Asrın ortalarına tekabül ediyordu. Camii, diğer bir kısım Camiiler gibi bakımsız vaziyette ve kitabesi silikti ne yazık ki. Daha sonradan ikinci kat eklenerek mahzen olarak kullanılan Camii, yerden yaklaşık dört metre yükseklikteydi. Her ne kadar Camii bakımsız olsa da, köylüler mezarlığı korumaya aldıklarını söylediler. Gidelim dediler ama hava karlı olduğu için gitmekte tereddüt ettik. Ve nihai karar mezarlığa gitmeden Entel’den de ayrıldık. Yavaş-yavaş sona doğru geliyorduk. Öğlen yemeğini arabada yedik ve bir sonra ki durağımız önce Varhan sonrasında ise çermiğiyle meşhur Abastuban Köyü. Ahıskalı şâir gide...